Yıldırım Emek İlköğretim Okulu 2. Web Sitesi
Anket  
  Ana Sayfa
  İletişim
  Tarihçemiz!
  Sitemizi Yayınlayalım...
  Anketler
  Atatürk Ve Bursa
  İlimizin Tarihi
  İlçemiz Yıldırım
  İlimizin Coğrafi Konumu
  İlimizde Kültür Ve Sanat
  Okulumuzun Öğrenci Sayısı
  Misyonumuz Vizyonumuz
  İzcilik Nedir?
  İzcilik Andı
  Rehberlik Çalışması!
  Duyurular!
  Gürültü Kirliliği
  Sağlığımız İçin Doğru Ve Bilinçli Spor
  Giriş
İlimizde Kültür Ve Sanat
KÜLTÜR-SANAT-FOLKLOR
 
         Kentlerin kültürleri, çağlar boyu buralarda yerleşik olan uygarlıkların izlerini taşır. Bu anlamda M.Ö. 5000'den başlayarak birçok uygarlığın yerleştiği Bursa yöresi, kültürel açıdan çok zengin bir geçmişe sahiptir. M.Ö 232-192 arasında Bithynia kralı olan I. Prussias'ın kentin kurucusu ve isim babası olduğuna inanılır.
         Roma ve Bizans hakimiyetini yaşadıktan sonra 1326'da Orhan Bey tarafından Osmanlı topraklarına katılan Bursa 1365'e kadar başkent olarak kalır. Bursa'da Roma ve Bizans dönemlerinden bugüne ulaşan yapı bulunmamasına karşın başta İznik olmak üzere çevresinde bu dönemlere ait çok sayıda buluntu ele geçmiştir.
         İmparatorluğun ilk büyük başkenti olan ve İstanbul'un fethine kadar önemini koruyan Bursa, erken Osmanlı mimarisinin merkezidir. Burada kurulan Orhan, I.Murad, I. Beyazıd, I. Mehmet külliyeleri, şehrin topografyasına göre şekillenen ve onun mekansal gelişimini etkileyen büyük komplekslerdir. Külliyesi dışında, çok ayaklı cami tipine örnek olan Yıldırım Beyazid'in Ulu Camisi (1399-1400) ile ilk defa Bursa yöresinde Orhan Gazi döneminde ortaya çıkan tabhaneli-zaviyeli camilere önek olan I. Mehmet'in Yeşil Camisi (1419-1424) en tanınmış yapılardır.
         Büyük yapılarla birlikte taş ve tahta oymacılığı, seramik, alçı dekorasyon, hat gibi sanatlar da gelişmiştir. Yeşil Cami bu sentezin etkileyici bir örneğidir. Mimarlığını Hacı İvaz Paşa'nın yaptığı, Ali bin İlyas Ali'nin nakkaş olarak çalıştığı yapının çini dekorasyonunu Mehmet El Mecnun hazırlamıştır. Bu yapı da görüldüğü üzere çini, ilin ün kazanan el sanatlarından birisidir. İznik'te Bizans'ın son dönemlerinde başlayan çinicilik, 17. yüzyılın sonuna kadar önemini korur. Maviye çalan yeşil renkteki çini dekorasyonunun güzel örneklerine Yeşil Camii'den başka Yeşil Türbe'nin içinde rastlanır. Ünü şehrin dışına taşan bu çiniler, aynı zamanda İstanbul'un anıtsal boyutu sultan camilerinin içini de süslemiştir. Burada vezirlerin, hanım sultanların, şehzadelerin adına yapılan büyük camiler İznik çinileriyle donatılmıştır. Ayrıca rengarenk çiçek desenleriyle süslü çini tabaklar da fazla ilgi görmüştür.
         Bursa aynı zamanda önemli bir dokuma ve ticaret merkezidir. Zengin desenli, sırma ve altın işlemeli kadifeler ile ipekli kumaşların hükümdarlar ve saray mensuplarının giysileri için dokunduğu bilinmektedir. Dokumacılığın önemli bir gelir kaynağı olduğu kentte 15. yüzyılda yapılmış hanlar bulunur. Hamam ve kaplıcaları ile de ünlü olan kent, beylikten imparatorluğa geçişin getirdiği imkanlarla, malzeme ve teknik açıdan her alanda zengin bir sanat geleneği yaratmıştır.
 
         Bursa Müzeleri;Bursa'da müze ilk olarak 19 Ağustos 1902'de Müzeyi Humayun'ün şubesi olarak açılmıştır. Dönemin Milli Eğitim Müdürü Azmi Bey'in retleri ile Bursa Erkek Lisesi'nin bir bölümü müze olarak kullanılmıştır. Bursa Erkek Lisesi'nde toplanan ve sergilenen eserler, 8.04.1930 tarihinde bugün hala Türk İslam Eserleri Müzesi olarak kullanılan Yeşil Medreseye taşınmıştır.
         Türk İslam Eserleri Müzesi, Yeşil Medrese; Çelebi Sultan Mehmet tarafından 1414-1424 yılları arasında yapılmış ilk Osmanlı medreseleri arasındadır. Sultaniye Medresesi adıyla anılan 14 oda ve bir dershaneye sahiptir.
         1972 yılında, buradaki arkeolojik eserler Kültürpark'taki Arkeoloji Müzesine taşındıktan sonra, medrese yeniden restore edilerek 1975 yılında Türk İslam Eserleri Müzesi olarak hizmete açılmış ve halen müze olarak hizmet vermektedir.
         Müzede 13. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar uzanan Selçuklu, Beylik ve Osmanlı dönemlerine ait (İznik, Kütahya) çini ve seramik eserler, ahşap, oyma ve kakma eserler, Türk maden sanatından örnekler, Tombak ve diğer metal eserler ile Selçuklu ve Osmanlı sikkeleri, geleneksel Türk el işleri ve giysileri teşhir edilmektedir.
         Arkeoloji Müzesi; 1902 yılından 1972 yılına kadar Bursa Erkek Lisesi ve Yeşil Medrese'de toplanan arkeolojik eserler, Kültürpark içerisinde yaptırılan Arkeoloji Müzesi'ne taşınmış ve modern bir şekilde teşhir-tanzim yapılarak, 1972 yılında ziyarete açılmıştır. Halen bu binada hizmet vermektedir.
         Müzede M.Ö. 3 binden Bizans İmparatorluğu son dönemine kadar olan eserler sergilenmektedir. Müzede 4 teşhir salonu vardır.
         Birinci Salonda M.Ö. 2500-2000 yıllarına ait Yortan kültürü mezar buluntuları; M.Ö. 2000 yıllarından taş ve bronz el baltaları ile Müzenin Antandros örenyeri Nekropolü'nde yapılmış olduğu kurtarma kazısı çalışmalarında ele geçen mezar buluntuları en göze çarpan eserlerdir.
         İkinci Salonda Heykeltraş eserleri sergilenmektedir. Salonun en önemli eserleri arasında bronzdan yapılma, savaş ve akıl tanrıçası Athena büstü ile güneş ve aşk tanrıçası Apollon, mermerden yapılma tanrılar tanrısı Zeus büstü ile güçlülüğün simgesi Herakles kabartması gözde eserlerdendir.
Üçüncü Salonda ise Seramik eserler, kronolojik bir sıra ile sergilenmektedir.
Dördüncü Salonda Grek (Akraik, Klasik, Hellenistik), Roma ve Bizans çağlarına ait altın gümüş ve bronz sikkeler sergilenmektedir.
17. Yüzyıl Osmanlı Evi Müzesi; Muradiye semtinde 2. Murad Külliyesi yakınındadır. Eve batı cephesinde bulunan bahçeden girilir. Bodrum katından sonra oturma mekanları birbirinin aynı plan özelliğinde iki katlıdır. Bahçe cephesinde önü açık eyvanlı bir sofa ile eyvan, iki yanında yer alan iki odadan ibarettir. Halk arasında ev Fatih'in doğduğu ev veya 2. Murad'ın evi olarak rivayet edilmektedir.
Ev 17. yüzyıla ait olduğu sanılmaktadır. İçinde dönemin özelliklerini yansıtan, kalem işi bitki çiçek motifleri, ahşaptan altıgen tavan göbeği geometrik dekorlu tavan ile ahşap dolap çok göz alıcıdır.
Atatürk Müzesi; Çekirge caddesinde Çelik Palas Oteli yanındadır. 1895 yıllarında yapıldığı söylenmektedir. Ev bodrum ve çatı katının dışında iki katlıdır. Kargir bir yapıya sahiptir. Bodrum kat, Mutfak ve hizmet için ayrılmıştır.
Birinci Kat: Girişin sağında kabul salonu, solda yemek salonu ve buraya açılan yemekten sonra dinlenme, çay, kahve içme odası.
İkinci Kat: sağda yatak odası, solda çalışma odası, çalışma odasının sağ yan tarafında limonluk bölümüne geçilir. Atatürk'e bu ev Bursa Belediyesi tarafından Bursa'ya gelişlerinde kalması için hediye edilmiş Atatürk Bursa'ya en son gelişinde (2 Şubat 1938) Bursa Belediyesi evi geri bağışlamıştır.
Şemaki Evi Müzesi: Bursa'nın Yenişehir İlçesinde yer alan müze adını 18 yüzyılda İran'ın Şemaki kasabasından göç ederek, Yenişehir'e yerleşen Şemaki ailesinden alır. Ev 18. yüzyıl'da yapılmıştır. İki katlıdır. Ev dönemin özelliklerine göre düzenlenmiş olup ziyarete açıktır.
Hüsnü Züber Evi, Yaşayan Müze: 1836 yılında "Devlet Misafirhanesi" olarak yapılmış ve daha sonra "Rus Konsolosluğu" olarak kullanılmış bu tipik Osmanlı evi 1877 den bu yana çeşitli kişilerce konut olarak kullanılmıştır.
1988 yılında Dağlama-Yakma ve Grafik sanatçısı Hüsnü Züber, evi satın alıp restore ederek 27 Aralık 1992 yılında "Hüsnü Züber Evi-Yaşayan Müze" adıyla turizme açtı. 1994 yılında da Bursa Büyükşehir Belediyesine bağışladı.
Birinci Katta; 450 parça Türk tahta eşyası üzerine Dağlama-Yakma çalışmayla birleştirdiği 600 Türk motifi kolleksiyonu ile ağaç Kaşık-Kepçe derlemesi,
İkinci Katta; devrin özelliklerine uygun döşenmiş yatak odası ve baş oda ile açık sofra izleyicilerin görüşüne sunulmaktadır.
Cumalıkızık: Bursa'nın doğusunda Uludağ'ın yamaçlarına sıralanan beş kızıklı köyden biri olan Cumalıkızık Bursa'dan Ankara'ya giden yolun 10. km.sinden sonra 3 km. Uludağ'a doğru içeriye gidilince varılan, denizden 340 m. Yukarıda tarihsel dokusunu koruyan bir Osmanlı Vakıf köyüdür. Osmanlıların Bursa'ya ilk yerleşme dönemlerinde kurulmuş, tesadüfen de olsa korunarak günümüze kadar ulaşabilmiş Cumalıkızık Köyü; Osmanlı dönemi kırsal mimarisinin önemli örneklerinden olan bir kültür mirasıdır.
Karagöz: Karagöz Türklerin gölge oyunudur. Türklerde ortaya çıkışına ilişkin anlatılan tüm söylenceler Bursa'da odaklanmaktadır. Osmanlı Sultanı Orhan Bey Bursa şehrini fethetmiş ve kendi adına bir cami yaptırmak istemiştir. Cami inşaatı başlamış bu inşaatta çalışan ustalardan Karagöz demirci ustası, Hacivat ise duvarcı ustasıdır. Bu iki ustanın aralarında latifeli sözler geçmektedir. Bu sözleri dinleyen inşaatın diğer işçileri işlerini yavaşlattıkları için camiinin inşaatı gecikmiştir. Buna kızan Sultan Orhan bir kez ikazdan sonra devam ettikleri için her ikisini de öldürtür. Sonra da üzülür. Şeyh Küşteri adlı yetenekli biri Sultana onların yaşadığını söyler ve bezden yapmış olduğu Karagöz ve Hacivat'ın kuklalarını, sarığından oluşan perde arkasında, meşale önünde oynatır. Bu oyun Sultanın hoşuna gider ve Karagöz gölge oyunu doğmuş olur. Karagöz; tok gözlü, dürüst, halkın ahlak anlayışının ve sağduyusunun temsilcisidir. Hacivat ise bilgili, eğitim görmüş karakteri canlandırmaktadır.
Bursa'da Karagöz gölge oyunu sanatını geliştirmek amacı ile UNIMA'nın Bursa Şubesi kurulmuş, 1993 Kasım, 1994 Ekim, 1995 Kasım olmak üzere, 2'si Uluslar arası 3 defa Karagöz Festivali düzenlenmiştir. 1995'de yapılan seminer ile sanatçı yetiştirilerek kaybolmakta olan Karagöz Gölge Oyunumuzun yaşatılmasına ilk adım atılmıştır. Bu kursta toplam 5'i bayan 20 sanatçı yetişmiştir.
Bursa Kütüphaneleri;Bursa, 1326 yılında Orhan Bey tarafından feth olunduktan sonra, Anadolu'dan ve diğer İslam ülkelerinden gelen bilgin, sanatçı, tüccar, mutasavvuf ve dervişlerin buluştuğu önemli bir kültür merkezi durumuna gelmiştir. Bu kültür hayatının günümüze aktarılmasında önemli bir işlevi olan kitaplar için o dönemde çeşitli kütüphaneler kurulmuştur. Günümüze kadar ulaşan bu kütüphaneler şehir merkezinde ayrı ayrı hizmet vermekte idi. 1948 yılında "Bursa Umumi Kütüphanesi" adını almıştır. Tayyare Sineması'nın (Bugünkü Tayyare Kültür Merkezi) bir bölümünde hizmet veren Müdürlük 1981 yılında İpekçilik Cad No: 40 adresine taşınmıştır.
Yazma ve Eski Basma Eserler Kütüphanesi: Araştırma ve özel konu kütüphanesidir. 1948 yılında Bursa'daki kütüphaneler tek bir yönetim altında birleştirildikten sonra, kitaplar Latin harfli, Arap harfli ve el yazması kitapların toplanmasıyla oluşmuştur. Önceleri Orhan Camii'ndeki Orhan Kütüphanesi'nde hizmet veren bu kütüphane 1969 yılında şimdiki binası olan İnebey Medresesi'ne taşınmıştır.
Bina "T" plan şemasında olup 15-16 yüzyıla ait bir taş yapıdır. Beyazıd devri devlet adamlarından İnebey Subaşı tarafından yaptırılmıştır.
 
FOLKLOR: Folklor; "bir toplumun, bir yöre halkının, ortak değer yargıları bulunan insanların meydana getirdiği" maddi ve manevi kültür ürünlerini araştıran ve yorumlayan bilim dalıdır.
Genç bir bilim olan folklor (halkbilimi) yurdumuzda da geç tanınmıştır. Folklorun araştırmalarına, halk edebiyatı (masal, efsane, atasözleri...) gelenekler, halk oyunları (bar,zeybek), halk hekimliği, el sanatları, halk mutfağı... gibi birçok kültürel konu girmektedir.
Bu açıdan bakılacak olursa ele alacağımız Bursa folkloru, bursa halkının tarihsel süreçteki hayat anlayışını, günümüzdeki görünümünü, gelenek ve göreneklerini, kısmen de olsa yansıtması açısından ayrı bir değer taşır. Sözgelimi bir masaldan yola çıkarak masalcının kullanmış olduğu dil aracılığı ile yörede kullanılan dil özelliği az çok yansıtılmış olur. Masalda Bursa halkının kullanmış olduğu dilin gereçleri ile halkın düşünüş biçimi bulunabilmektedir. Bu amaçla gerek efsaneler, gerek masal ve kimi halk edebiyatı ürünleri ile halk yemekleri derlemeleri yapılırken yörenin dil özelliğini, davranış ve düşünüş biçimini verebilmek için sesler teybe alınmış, daha sonra çözülerek yazıya geçirilmiştir. Bıçakçılık ve halk inanışları gibi folklorun öteki konuları da alan araştırması yapılarak yansıtılmıştır. Diğer konular çeşitli yazılı kaynaklardan yararlanılarak hazırlanmıştır.
Bursa'da söylenen bir efsane, bir atasözü, bir türkü... gibi folklor ürünleri bir başka yöremizde de bilinebilir. Ülkemizde, halk oyunları karşılığı olarak yanlış bir biçimde "folklor" terimi kullanılmaktadır. Folklor; halkın yarattığı maddi ve manevi ürünlerinin tümünü kapsar. Bu açıdan bakılınca halk oyunlarının folklorun bir parçası olduğu kolayca görülür.
Bursa ve yöresinde çeşitli halk oyunları oynanmaktadır. Bunların başında Kılıç-Kalkan oyunu, Uludağ Türkmen oyunları ve Rumeli oyunlarıdır.
Değişik yörelerimizden Bursa'ya göç etmiş vatandaşlarımızda kendi yörelerinde oynamış oldukları oyunları oynamaktadırlar. Kılıç kalkan oyunu, Bursa halk oyunlarının başlıcalarından olduğu gibi Bursa halk biliminin (folklorunun) da en canlı unsurlarından biridir. Araştırmacılara göre "Orhan Gazi Bursa'yı aldığında savaşçıları kente kılıç ve kalkan gösterisi yaparak girmişlerdir". Bu gösteriler de o zamandan beri sürüp gelmektedir. Bir başka araştırmada ise "Sultan Orhan zamanında kurulan talimli ordunun o zamanki usullere göre savaş antremanları, daha sonra oyun halini almıştır" denilmektedir.
Uludağ Türkmen oyunları, geleneksel nitelikte canlı ve ritmik yapıdadır. İki veya daha çok kişiyle karşılaşma ve halka biçimiyle oynanır. Ekip oyunu özelliği taşır.
Rumeli oyunları, genellikle Rumeli'den ve kimi Balkan ülkelerinden gelen yurttaşlarımız oynamaktadırlar. Bazı derneklerin halk oyunları ekipleri bu oyunlardan örnekler yansıtmaktadırlar.
Paydos oyunları, yeni evlenen bir çiftin düğününde oynanan ilk oyunudur. (Paydos) kelimesinden gelmiştir. Bu oyunda gençlerin bekarlığa son vermesi ifade edilmektedir.
Çiftçi köçekçe oyunu, toprağın ekiminden hasatına kadar geçen süre esnasında işlevlerin ritmik ifadeleridir. Giriş figürü erkeklerin ekime elverişli toprak aramalarını anlatır. Bundan sonra ise bulunan elverişli toprağın işlenmesi (çekme, çapa, kırma, biçme, hasat) anlatılır. Oyun arasındaki durgun figür ekinin olgunlaşması için geçen süreyi karakteristik biçimde ifade eder.
Karadağ oyunu, karşılama türü bir oyundur. Karadağ'da olan kanlı savaşların galibiyetinden sonra zaferi simgeleyen ve hasattan bol ürünle dönen delikanlıların genç kızlar tarafından karşılanmasının ifadesidir. Oyundaki erkeklere ait dönme figürleri onların düşmana karşı her zaman hazırlıklı olduğunu ve eşini korumak için yapabileceklerini anlatmaktadır. Kız figürlerinde ise erkeğe gösterilen sadakatin ve güvenin en güzel ifadesi görülür.
Eski Giyim: Bursa merkezinde eski giysilerin örneklerine artık rastlanılmamaktadır. Yörenin eski erkek giysilerinin kesim, süsleme ve çeşitleri bakımından " efe/zeybek giysileri" ile büyük ölçüde benzerliği vardır. Pantolon yerine potur, çakşır veya dizkapağına dek inen kısa şalvar; üstü de çapkan ve içinde çizgili yakasız gömlek giyilirdi. Artık, bir kemer aracılığıyla ama kesin olarak üst üste birkaç kez sarılmış kuşakla tutturulur. Kuşağın arasına kabuklu adı verilen ve silah, ya da başka şey taşımakla yararlı olan meşin taşıyıcılar sıkıştırılırdı. Başta fes veya üstüne abani sarık sarılan keçe külah bulunurdu. Ayaklar ise çarık, mes veya yumuşak meşinden yapılmış yanları dikişli filar yemeni giyilirdi.
Kadın giysileri çok çeşitli olmakla birlikte, genel olarak ayağa yün çorap tozluk, dizlik ve kundura giyilmekteydi. Kadının asıl giysilerini ipek, sırmalı ipek, her tür kadife, bürümcük v.b. kumaşlardan yapılmış fistan oluştururdu. Başta genellikle fes bulunur, bunun çevresine altından veya penez adı verilen sarı madenden taklit süsler dizilirdi. Fesin üstünde, özel biçimde yapılmış ipekli bir örtüsü bulunurdu, Fes süslemesinde ve fistan da boncuk da kullanılırdı.
El Sanatları: Bursa'nın Osmanlıların ilk dönemlerinde başkent oluşu onu aynı zamanda eski dönemlerde bir el sanatı merkezi de yapmıştır.
Bursa'da çok eski dönemlerden beri ipekçiliğin yapıldığı bilinmektedir. İpeğin bol olduğu yöremizde eskiden ipekli dokumacılık yapılmaktaydı. Bunun yanında kadife, kemha ve tahta gibi çeşitli kumaşlar el tezgahlarında dokunmaktaydı. Şimdilerde bu fabrikalaşmayla birlikte görülmüyor.
Günümüzde ise yine el tezgahlarında ipek, halı, kilim, çuval, heybe, çorap ve kese dokumacılığı yapılmaktadır.
Ağaç oymacılığı, semercilik, davul imalatı, bıçakçılık, oymacılık, demircilik, marangozluk, sobacılık gibi el sanatı ürünleri günümüzde Bursa'da yapılmakta olan öteki el sanatlarındandır.
Devlet Güzel Sanatlar Galerisi: Türk halkının sanat, zevk ve kültürünü geliştirmek güzel sanatlara olan ilgisini artırmak; İleri aşamaya ulaştırmak; güzel sanatlara teşvik etmek, resim, heykel, el sanatları ve diğer dallarda, çalışma, heveslilerine yardımcı olmak ve zemin hazırlamak, halka ve sanatçılara eserlerini sergileme kolaylığı sağlamak amacıyla çalışmalarını sürdürecek yılda 300.000 sanat severe hizmet vermektedir.
Bursa'da Müzik ve Tiyatro: Bursa Devlet Klasik Türk Müziği Korusu Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Müdürlüğüne bağlı olarak 1991 yılında kuruldu.
Türkiye çapında yapılan sınavla seçilen 40 kişilik ses ve saz sanatçısıyla kadrosunu oluşturan koro, kısa zamanda geniş bir repertuarla periyodik konserlerine başlayarak Bursa'lı sanat severlerin takdirini kazanmıştır.
1879'da Bursa'da ilk kez bir Türk Tiyatrosunun kurulmasında en az Ahmet Vefik Paşa kadar bursa seyircisinin de katkısı olmuştur.
İlk bina bugün Heykel'de Ziraat Bankası Merkez şubesi olan binanın yerinde olup ilk eser de Ahmet Vefik Paşa'nın hastalık derecesinde hayranlık duyduğu Moliere'den yaptığı bir adaptasyon olan Merak dır. Bu oyun Bursa seyircisi tarafından beğeni ile karşılaşınca Paşa adaptasyonlarına devam etmiştir.
İkinci bir tiyatro ise 1927'de yerleşik olarak oyunların sunulduğu Şafak Tiyatrosudur. Bugünkü Setbaşı köprüsü üzerinde bulunan Saray sineması binasında faaliyet göstermiştir.
Bir üçüncü tiyatro 1932'de faaliyete başlayan Tayyare Sineması'dır. 1935 yılında Vali Şefik Soyer tarafından bina Halkevi olarak yaptırılmıştır. 1957 de Vali İhsan Sabri Çağlayangil'in çabaları ile tiyatro salonu haline getirilerek Devlet tiyatroları Genel Müdürlüğüne devredilmiştir.
Geleneksel Bursa Yemekleri: Kültür; belirli bir yöre halkının, belirli bir toplumun yarattığı maddi ve manevi değerlerin toplamıdır. Bu değerler, koca bir çınarda eski bir sokakta, bir camii avlusunda, yıkık bir kilise kalıntısında veya bakır bir tencerede pişmiş yemekte bulunmaktadır.
Her milletin kültüründe beslenmeyle ilgili bir bölüm de vardır. Yörede yetişen bitkilerden de karışımıyla ve o yörede yaşayanların yorumu ile yapılan yemekler o bölgenin geleneksel yemeğini yansıtmaktadır.
Türk Mutfağı denildiği zaman bütün Türk yiyecek ve içeceklerini, bu yiyeceklerin hazırlanışında kullanılan araç ve gereçleri, tarifi ise dededen toruna kalan yemek geleneğidir. Yörelere göre pek çok değişikliklere sahip olan geleneksel Türk yemekleri halk ve saray veya köy ve kent ve kent yemekleri olmak üzere iki grupta toplanmaktadır.
Yöremizin kültürel değerlerinin birisi de yemek ve tatlılardır. İskender Kebabı, İnegöl Köftesi, Kestane şekeri ve Kemalpaşa tatlısı gibi yemek ve tatlılar Türkiye çapında ün yapmıştır. Bunların yanında etli erik yemeği, düğün çorbası, kereviz yemeği, zeytinyağlı enginar dolması, gülverak, cennet künkü, köpük helvası, pide kebabı, Bursa mantısı, peynir tatlısı gibi yemek ve tatlılar yöremizin özgün yemekleridir.
İskender Kebabı: En çok sevilen ve tanınan Türk yemekleri arasında ilk sıradadır. 4000 yıllık kuzu çevirmeyi döner kebaba çeviren İskender adlı bir şahıstır. Bu kişi tarafından lın ayağa kaldırılması ve etlerin dikey bir demir çubukta döndürülerek pişmesi ile oluşmuştur. Ve adını da bunu ilk uygulayan kişiden alarak İskender Kebabı olmuştur. Dönerek pişen ve ince ince yapraklar halinde kesilen bu kebap halk arasında döner olarak isim yaparak dünya literatürüne geçmiştir.
 
 
 

Hangi Ziyaretçi Gurubundansınız?
Öğrenci
Öğretmen
Veli
Yönetici
Müfettiş
Ziyaretçi
Diğer
Anket hala devam ediyor 4656 gün, 9 saat, 25 dakika ve 1 saniye

(Sonucu göster)


 
Bugün 9 ziyaretçi (13 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol